Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, Taşeron düzenlemesi açıkçası öyle sanıyorum ki
Taşeron düzenlemesi açıkçası apar topar geçirildi, konfederasyonların itirazına rağmen, öyle sanıyorum ki, seçim öncesi verilen vaatlerin hiç biri gerçek anlamda tutulmadı
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, "Taşeron düzenlemesi açıkçası apar topar geçirildi, konfederasyonların itirazına rağmen, öyle sanıyorum ki, seçim öncesi verilen vaatlerin hiç biri gerçek anlamda tutulmadı. Kadro bekleyen işçiler, sadece geçici süreliğine kendileriyle sözleşme yapılacağını görüp, hayal kırıklığına uğradılar." dedi.
Türkiye Barolar Birliği Kültür Merkezi'nde düzenlenen "Emeğin Hukuku Kurultayı 2"de iş hukuku ve sosyal güvenlik hukukundaki güncel gelişmeler değerlendirildi.
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Feyzioğlu, bu kurultayda Türkiye'deki üç işçi federasyonunun yan yana olmasının önemli olduğunu belirterek, "Emekçilerin sorunlarında bu yan yanalığı her zaman gösterebilsek, doğruya doğru yanlışa yanlış derken ortak akla ulaşabilsek, Türkiye çok daha yaşanabilir, çalışma barışını sağlamış, iş, istihdam ve refahta önemli adımlar atmış olur" dedi.
Türkiye'nin yatırıma, işe, istihdama ihtiyacı olduğunu belirten Feyzioğlu, ancak emeğin hukukunun sömürülmesini, iş sağlığının, iş güvenliğinin görmezden gelinmesini ve vahşi bir kapitalizmin şartlarının teşvik edilmesini kastetmediklerini söyledi.
Türkiye'de hukuka ve yargıya güvensizliğin her geçen gün aşağılara indiğini, sendikalara olan güvencenin de istenilen seviyede olmadığını ifade eden Feyzioğlu, "Hukuk devletinin egemen olduğu bir sistemde hiç kuşkusuz sendikal örgütlenme demokrasinin en önemli garantisi olur" dedi.
Acılar unutuldukça iş sağlığı ve iş güvenliği düzenlemelerinden geri adım atıldığını, işçilerini kaybetme korkusu yaşayan emekçilerin de bu geri adımlara ses çıkarmadıklarını ileri süren Feyzioğlu, "Gündemde kıdem tazminatına ilişkin düzenlemeler var. Ancak ne kadar sağlıklı tartışma ortamı sağlanabiliyor, ne kadar olması gerekende buluşuluyor, ne kadar ideolojik tartışma ortak aklın üstüne geçiyor? Kıdem tazminatı fonunun kurulması gerçekten işçilerin lehine midir, değil midir? Böyle bir fon acaba bütçe açığını kapatmakta örtülü bir kaynak olarak mı kullanılacaktır, yoksa işçilerin idaresinde mi olacaktır?" diye konuştu.
Feyzioğlu, "Taşeron düzenlemesi açıkçası apar topar geçirildi, konfederasyonların itirazına rağmen, öyle sanıyorum ki, seçim öncesi verilen vaatlerin hiç biri gerçek anlamda tutulmadı. Kadro bekleyen işçiler sadece geçici süreliğine kendileriyle sözleşme yapılacağını görüp hayal kırıklığına uğradılar. Türkiye'nin gündemi o kadar tüketici ki, iki gün ya da üç gün tartışıp bir başka konuya geçiyoruz." ifadelerini kullandı.
Şu anda Zonguldak'ta işçilerin açlık grevinde olduğunu belirten Feyzioğlu, "Ekmek, ay sonunu getirmek, insanca yaşamak, bunların ne siyasi partisi var, ne ideolojisi var, insanların temel ihtiyaçları bunlar, dolayısıyla hepimizin ortak sorunu her sendikanın, her konfederasyonun ortak sorunu" şeklinde konuştu.
Arabuluculuk meselesine de değinen Feyzioğlu, hükümetin gündeminde iş davalarından başlayarak zorunlu arabuluculuğu getirmek olduğunu kaydetti.
Kıdem tazminatı konusunda geri adım atmayız"
Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay da her gün gündemin değiştiğini, her gün şehitlerin geldiğini belirterek, terörün yüksek seviyelerde olduğu bir dönemde sendikaların problemleri nasıl tartışacaklarını, hangi platformlarda tartışacaklarını iyi düşünmek gerektiğini belirtti.
Hollanda televizyonunda yayınlanan "Güneydoğu'da bomba düzeneğini nasıl kuruyorlar, nasıl bombayı kamufle ediyorlar" konularındaki bir görüntünün kendisine izletildiğini anlatan Atalay, "Şimdi bizim Hollanda'ya yahut Belçika'ya gazetecimizin biri gitsin, oradaki terör örgütüyle beraber bir bomba düzeneği yapsın bakalım hangi ülke buna müsaade eder?" diye konuştu.
Atalay, "Gündemde taşeronla ilgili bir yasa çıktı, ne çıkartan memnun ne biz memnunuz ne işçiler memnun. Şimdi kıdem tazminatıyla ilgili bir hazırlık yapıyorlar bitirdiler, bizim önümüze getirmediler daha, bizim önümüzde bir şey yok. Şu bulunduğumuz noktadan arpa boyu kadar geriye bizi götüremezler, bu kadar iddialı konuşuyorum, yapamazlar. Kıdem tazminatından sendikaların istemediği, işçilerin aleyhine olan bir şeyi yapamazlar, yaptırmayız." diye konuştu.
Gerede'de çalışan deri sanayi işçilerine yönelik de iyileştirmelerin gerektiğini dile getiren Atalay, Gerede'nin gündeme kötü olaylarla gelmesinden önce bir an evvel tedbir alınması gerektiğini söyledi.
Türkiye Barolar Birliği koordinesinde üç farklı işçi sendikasının ortak sorunları dile getirmede birleşmelerinin bile önemli olduğunu belirten Hak-İş Genel Başkanı Arslan ise birlikte çalışma kültürünün geliştirilmesi durumunda farklılıkların zenginlik olacağını söyledi.
Terörle mücadele sırasında şehit olan askerlere, polislere, koruculara, sivillere Allah'tan rahmet dilediğini belirten Arslan, "Terörün ve terörizmin sonlandırılması için konfederasyonumuz olarak her konuda katkı ve destek vermeye devam ediyoruz. Bu terör belasından bir şekilde kurtulacağımız günleri sabırsızlıkla bekliyoruz. Türkiye'nin bu işin üstesinden mutlaka gelmesi gerekiyor." dedi.
Türkiye'de 56 yıl önce 27 Mayıs'ta bir darbe yapıldığını, bu darbenin Türkiye'nin demokrasi tarihinin en karanlık sayfalarından biri olduğunu belirterek, "27 Mayıs'ın 56. yılında başta Adnan Menderes olmak üzere idam edilenlere Allah'tan rahmet diliyorum, bir daha darbelerin yaşanmamasını umut ediyoruz" dedi.
Kıdem tazminatı konusunda konfederasyonlarının dezenformasyona maruz kaldığını belirten Arslan, "Türkiye'de emekçilerin, özel sektörde çalışanların yüzde 80'i kıdem tazminatı alamıyor. Bunu görmezden gelemeyiz. Biz bugünkü kıdem tazminatı sisteminin sürdürülebilir, çalışanların, emekçilerin sorunlarını çözmeye yetmediğini görüyoruz, bunun iyileştirilmesini istiyoruz. Kazanılmış haklarımız korunarak, daha ileriye götürelim istiyoruz." diye konuştu.
Hak-İş olarak kamuda taşeron uygulamalarının sürdürülebilir olmadığını kamu maliyesi açısından da emekçiler açısından da sürdürülebilir olmadığının altını defalarca çizdiklerini belirten Arslan, "Bu sistemin gerçekten modern çağdaş kölelik olduğunu gördük. Taşeron işçilerin yüzde 10'unun asgari ücretin altında ücret aldığını gördük. Bu sistemin Türkiye'ye yakışmadığını ve bu sistemden vazgeçilmesi gerektiğini söyledik." dedi.
Üretim süreçlerinde yer alan işçilerin çalışma ritimlerinin daha fazla değer yaratmak uğruna tükenme noktasına geldiğini belirten DİSK Başkanı Kani Beko da "Parçalanmış üretim süreçleri, sendikasızlaştırma, taşeronlaştırma güvencesiz çalıştırma, kısaca örgütsüzleştirme politikalarıyla pekiştirilirken, hukuksal mevzuatın çerçevesi denetim ve yaptırımları esnekleştiriliyor ve belirsiz hale getirilmektedir. Her türlü güvenlik ve güvencelerden yoksun kayıt dışı işçilik ve çocuk çalıştırma toplumsal ve ekonomik yaşamın kaçınılmaz unsurlarından biri haline gelmiştir." diye konuştu.
Beko, gelişmekte olan ülkelerde yaratılan istihdamın önemli bir kısmının taşeron ve güvencesiz ekonomide olduğunun herkes tarafından kabul edildiğini vurgulayarak, şöyle konuştu:
Türkiye'de taşeron ve güvencesiz çalıştırma ilişkileri 2000'li yıllarda dünya çapında üretim organizasyonda yaşanan dönüşümün de etkisiyle gündemimizde daha fazla yer kaplamaktadır. Sermaye, birikim taşeron ve güvencesizlik üzerinde yükselmektedir. Sermayenin ve devletin temel tercihi olarak karşımıza çıkan bu birikim rejimi, sendikal hakların genişletilmesi, işçi sağlığı ve iş güvenliğinde kamusal bir anlayışın yerleştirilmesi kıdem tazminatı hakkının korunması, asgari ücretin yaşamın gereklerine uygun düzeye çıkartılması çalışma ortam ve koşullarının insana yakışır biçimde düzenlenmesi, güvenceli çalışmayı maalesef reddeden bir rejimdir."
Kiralık işçilik yasasıyla işçilerin geleceklerinin çok köklü bir şekilde tahrip edildiğini belirten Beko, Türkiye'de emeğiyle geçinen milyonların, köle haline getirilmek istendiğini ileri sürdü.
Beko, kölece çalışma biçimlerinin istihdamı artırdığı iddiasının hiç bir gerekçeye dayanmadığını, işsizlik oranının giderek yükseldiğini, kayıt dışını da azaltmadığını, özel istihdam bürolarının da ana hedefinin örgütlü yapıyı hedef aldığını savundu.
İki oturum halinde gerçekleştirilen kurultayın birinci bölümünde "Bireysel iş hukuku" başlığında, 'Özel istihdam büroları', 'Kıdem tazminatı', 'Atipik iş sözleşmelerinde işçinin korunması', 'Eşitlik kurulu kanunu ile Anayasa ve İş Kanunu'nun ilgili hükümleri üzerinde değerlendirme' konuları uzman akademisyenler tarafından işlendi.
Bugün öğleden sonra düzenlenecek ikinci oturumda ise "Sosyal güvenlik hukuku" başlığında 'Part-time'a geçiş ve yarım çalışma ödeneği', 'Sosyal güvenlik hukukunda hizmet tespit davaları', 'iş kazalarında SGK'nın rücu davaları', 'iş hukukunda zorunlu arabuluculuk', 'SGK'da farklı emekli aylıklarının hesap yöntemleri' konuları ele alınacak.