işçilere 'gerekirse ölürken bile örgütlenin' diyor
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, “Soma‘da 301 maden işçisinin kaybedildiği süreçte biz bir sendikanın nasıl olması ve nasıl olmaması gerektiğini gördük.
İşçiler örgütlendiler, almaya inandılar, kasklarıyla vura vura Süleyman Soylu‘ya rağmen Ankara’ya gelip sonra yolda trafik kazasında canıyla ödedikleri için haklarını alabildiler. Şimdi de o yalınayak işçiler, yine bir bağımsız sendikanın mücadelesiyle ve açlık greviyle haklarını alabildiler. Onun için işçilere bu düzen diyor ki ‘Örgütlenin. Gerekirse ölürken bile örgütlenin.’ Çünkü teker teker teker ölünce hiçbir şey olmuyor. 301 kişi birden öldüğünde gündeme geliyor. Sonra unutturuluyor. Sonra yine yola çıkıyorsun ve ölürken bile örgütlüysen dikkate alınıyorsun. Onun dışında Türkiye’de öleni unutmak kadar kolay yapılan bir başka iş yok maalesef” dedi.
CHP Emek Büroları Buluşması... Özgür Özel: “Bu düzen işçilere 'gerekirse ölürken bile örgütlenin’ diyor”
(ANKARA) - CHP Genel Başkanı Özgür Özel, ''Soma‘da 301 maden işçisinin kaybedildiği süreçte biz bir sendikanın nasıl olması ve nasıl olmaması gerektiğini gördük. İşçiler örgütlendiler, almaya inandılar, kasklarıyla vura vura Süleyman Soylu‘ya rağmen Ankara’ya gelip sonra yolda trafik kazasında canıyla ödedikleri için haklarını alabildiler. Şimdi de o yalınayak işçiler, yine bir bağımsız sendikanın mücadelesiyle ve açlık greviyle haklarını alabildiler. Onun için işçilere bu düzen diyor ki ‘Örgütlenin. Gerekirse ölürken bile örgütlenin.’ Çünkü teker teker teker ölünce hiçbir şey olmuyor. 301 kişi birden öldüğünde gündeme geliyor. Sonra unutturuluyor. Sonra yine yola çıkıyorsun ve ölürken bile örgütlüysen dikkate alınıyorsun. Onun dışında Türkiye’de öleni unutmak kadar kolay yapılan bir başka iş yok maalesef” dedi.
CHP Gölge Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının koordinasyonundaki Emek Büroları, CHP Genel Merkezi’nde, sendikalar ve emek örgütleriyle buluşma düzenledi.
Buluşma basına kapalı olarak başladı. CHP Genel Başkan Yardımcısı Gamze Taşcıer ile Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gamze Yücesan Özdemir programın açış konuşmalarını yaptı. Ardından sendika ve emek örgütlerinin değerlendirmeleri dinlendi.
Programda yer alan sendika ve emek örgütleri şunlar oldu:
Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (TÜRK-İŞ), Hak İşçi Sendikaları Konfederasyonu (HAK-İŞ), Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Birleşik Kamu İşgörenleri Sendikaları Konfederasyonu (BİRLEŞİK KAMU-İŞ), Mesleki ve Teknik Eğitim Sendikası (METESEN), Kamu Birliği Konfederasyonu, Staj ve Çıraklık Sigortası Mağdurları Federasyonu, Emekliler ve EYT Federasyonu, Emeklilikte Adalet Derneği (EMADDER), Memur Emeklileri Derneği, Türkiye Emekliler Derneği (TÜED), Tüm Emekliler Derneği, DİSK Emekliler Sendikası (EMEKLİ-SEN), Tüm Emeklilerin Sendikası 2017, Tüm Emekliler Sendikası 2021, Bağımsız Emekliler Sendikası, Birleşik Emekliler Sendikası, Ev İşçileri Dayanışma Sendikası, Geri Dönüşüm İşçileri Derneği, Kamu Çalışanları Platformu, Kamu İşçi Platformları Birliği, Üniversiteli İşçiler Derneği, Orman ve Tarım İşçileri Derneği, Kamu Hastaneleri Bilgi Yönetim Sistemi Çalışanları Derneği, Kamu İktiadi Teşebbüsleri Taşeron İşçileri Derneği, Belediye Şirket İşçileri Derneği, Belediye İş Sendikası, TÜRK-İŞ Türkiye Basın Yayın, Gazetecilik, Grafik-Tasarım, Baskı ve Ambalaj Sanayi İşçileri Sendikası (BASIN-İŞ), Türkiye Ticaret, Kooperatif, Eğitim, Büro ve Güzel Sanatlar İşçileri Sendikası (TEZKOP-İŞ).
Programın basına açık bölümünde Taşcıer ve Özel, konuşma yaptı. Taşcıer’in konuşmasından öne çıkanlar şöyle:
''Geçtiğimiz ay emeğin başkenti Kocaeli’nde Akademik Kurul Toplantımızı gerçekleştirmiş, Türkiye'de insan onuruna yaraşır, adil bir çalışma hayatı için Emek Bürolarını yeniden faaliyete geçirmiştik. Bugün de emeğin olmazsa olmazı sendikalar, STK’lar ve derneklerle bir araya geldik. Biliyoruz ve görüyoruz ki ülkemizin emekçileri zor günlerden geçiyor. İşsizlik, düşük ücretler, güvencesiz çalışma koşulları, sendikal özgürlüklerinin baskı altına alınması ve hak arayanların cezalandırıldığı bir düzen var karşımızda. Öyle bir düzen ki işçinin emeği, ücretlinin yaşamı, emeklinin alın teri hiçe sayılıyor. Bu ağır yükü hafifletmek, emekçinin, emeklinin, ücretlilerin alın terini hak ettiği değere kavuşturmak için CHP Emek Büroları yoksulluk ve adaletsizlikle mücadelenin tam merkezindedir. İnanıyorum ki bugün temelini attığımız yeni sürecin sonunda hep birlikte Emeğin Türkiye’sini inşa edeceğiz. Emeğin Türkiye’si, bir hayal değil. Hep birlikte inşa edebileceğimiz parlak bir geleceğin temel taşıdır. Bu kavram, toplumun çimentosunu oluşturan emekçilerin hakkının teslim edildiği, adil ve eşit bir yaşamın sağlandığı bir düzeni ifade etmektedir. Emeğin Türkiyesi, hiçbir emekçinin alın terinin sömürülmediği, herkesin hak ettiği koşullarda ve güvenceli işlerde çalıştığı bir ülkenin adıdır.
"Emeğin değeri üzerine kurulmuş bir sosyal adalet düzenini, birlikte çalışarak, birlikte direnerek, el birliğiyle başaracağız"
Emeğin Türkiye’si, kölelik koşullarına son veren, sendikal hakları ve özgürlükleri güvence altına alan, iş sağlığı ve güvenliğini öncelikli kılan bir düzendir. Bu düzen, işçiyi yalnızca bir üretim aracı olarak gören zihniyete karşı, işçinin insan onuruna yaraşır bir yaşam sürmesini teminat altına alır. Emeğin Türkiyesi, işsizliği, yoksulluğu, güvencesizliği yok etmeyi hedeflerken, aynı zamanda dayanışmayı, birlikteliği ve demokrasi kültürünü de yaşatır. Bu hedef doğrultusunda, emeğin değeri üzerine kurulmuş bir sosyal adalet düzenini, birlikte çalışarak, birlikte direnerek, el birliğiyle başaracağız. Çünkü biliyoruz ki; emeğin Türkiyesi, sadece bir ideal değil, hepimizin hak ettiği adil bir yaşamın, eşitlikçi bir toplumun en güçlü garantisidir. Bu yolda atacağımız her adımda, sergileyeceğimiz her dayanışmada, gücümüzü ve umudumuzu daha da büyüteceğiz."
Özgür Özel: ''Bu toplantıda, Türkiye’de emeğe dair kim varsa onun temsilcileri var''
CHP Lideri Özgür Özel de şunları söyledi:
“Aslında ben geçmişte içinde bulunduğum bir yapının toplantısına geldim. Bugün bu toplantıda bizimle birlikte Türkiye’de emeğe dair kim varsa, onun temsilcileri ve emeği yok sayılan, görülmeyen kim varsa onların da temsilcileri var. Bu geçmiş süreçlerde hem işçi sendikaları alanında, hem memur sendikaları alanında örgütlenmiş olan konfederasyonların, çok değerli sendikaların temsilcilerinin olduğu gibi bugün sendikal hakları anayasal olarak yok sayılan emekli sendikaları ya da seslerini duyurabilmek için emeklilikte yaşa takılanların sorunları çözüldüğü süreçte dışarıda bırakılanlar ve seslerini duyurmak isteyenler, ev işçilerinin dayanışma sendikası ya da geri dönüşüm işçilerinin sendikaları gibi orman ve tarım işçilerinin derneğinin sendikal temsilcileri gibi çok farklı yapılar var. Ama Türkiye’nin tanıdığı, gördüğü, bildiği emeğe dair herkes ve emeği ve örgütlenmesi ama kamu tarafından yok sayılan, ama medya düzeni içinde seslerini duyuramayanlar da buradalar.
''Eğitim sendikaları açısından 1 milyon potansiyel üye var ama üye olamıyorlar''
CHP Emek Büroları geçmişi çok önemli bir deneyimi taşıyan ve çok önemli mücadelelerde sizlerle birlikte geçmişte olmuş ama bugünkü süreçte yeni bir anlayışla yeniden güçlendirilerek, yeniden gündeme getirilerek ve sizinle birlikte tüm sorunlara birlikte çözüm üretmek isteyen arkadaşlarımız buradalar. Tabii iki gölge bakan görüyorsunuz. Bunlardan bir tanesi Çalışma ve Sosyal Güvenlik Gölge Bakanı, diğeri Milli Eğitim Gölge Bakanı. ‘Milli Eğitim Gölge Bakanının burada ne işi var’ derseniz, şöyle bir işi var: Eğitim sendikaları açısından 1 milyon potansiyel üye var ama üye olamıyorlar. İki temsilcileri yanında oturuyor. İkisi salonun arkasında. Ebru, Merve, Tuba ve Ersan Öğretmen. Ben öğretmen çocuğu olarak onların bu süreçte yaşadığı mağduriyete değinerek başlamak istiyorum. Çünkü çok önemli bir mağduriyet ve hepimizin devletle olan ilişkimizde günün birinde verilen sözler tutulmadığında, kişi kendini kandırılmış hissettiğinde ne hissediyorsak o duyguyu en sıcak ve yakından yaşayanlar bugünlerde onlar.
''Hepsinin kaderleriyle oynadılar''
Malumunuz Sayın Erdoğan, 11 Nisan 2023 günü seçim beyannamesini açıklarken bir daha seçildiği takdirde mülakatın kaldırıldığını söylemişti. 12 Mayıs’ta seçimlere iki gün kala da dönemin Bakanı Sayın Özer çıkıp ‘Artık mülakat kalktı, Cumhurbaşkanımız söz verdi, bir daha mülakat yapmayacağız’ demişti. Seçimi kazandılar. Seçimden sonra o seçimde 1 milyon öğretmenin çok önemli bir kısmın bu devlet sözüne inanarak, devletin başında oturan, tüm yetkileri kullanan kişinin sözüne inanarak oy verdiklerini hepimiz biliyoruz. Seçimden hemen sonra, 11 Eylül 2023’te Yusuf Tekin, yeni Milli Eğitim Bakanı, sanki öncekini atayan kalemle kendisini atayan kalem değişmiş gibi, sanki bu işler Erdoğan’ın haberi olmadan olabiliyormuş gibi tuttu, mülakatın önemini ve yapılacağını, şeklinin değişeceğini söyledi. O mülakatı yaptılar. Arkadaşlarımız da bu mülakata girdiler. Milli Eğitim Gölge Bakanımız defalarca söyledi. Eğitim sendikaları bu konuda çok ciddi uyarılarda bulundular. Her zamanki gibi mülakattaki temel endişe, partizanlık var. Olmasa bile ‘Yapmayın’ dediler. Çünkü her şehirde başka heyetler, mülakat puanı verecek. Hepsinin kaderleriyle oynadılar. Bu mülakata sendikalar dava açtı, biz dava açmıştık. 66 gün davayı bekleyip yayınlamadılar. Tam bir savrulma, devlet ciddiyetinden uzak bir durum. 66 gün sonra sonuç açıkladılar. Öğrencilerin puanını açıkladılar, sıralamasını açıklamadılar.
''Milli Eğitim Bakanı utanmadan, sıkılmadan yerinde duruyor''
Şimdi öğretmenler ve aileleri çok üzgün. Subjektif değerlendirmeye açık sorular, söz veriyordu; düğmeye basacaksın soru gelecek, çekeceksin gelecek. Bir organize kötülük, bazı yerlerde de ‘Yazık bunlar atanamıyor, biz hiç olmazsa beşer puan fazla verelim bu şehirde sınava girenlere’ diye bir güya iyi ruh halinin yarattığı korkunç haksızlık var başka şehirlere. Milli Eğitim Bakanı utanmadan, sıkılmadan yerinde duruyor. Dün oturma eylemi yaptılar, sabaha kadar. Bugün istifaya davet ettiler, suç duyurusunda bulundular. Hepsini yapmaya devam edecekler. Biz de onların sesi olmaya devam edeceğiz.
“MEB yönetimi, 1 milyon öğretmenin diplomasına kapkaç yapmıştır”
Kısa bir hatırlatma da bu KPSS işi rahmetli Ecevit’in ‘İktidar olduk Sosyal Demokratlar olarak partizanlığı bitiriyoruz’ işiydi. ‘Sınav yapacağız. Kim kaç puan alırsa ona göre atayacağız. Korkmayın ki iktidar, sosyal demokratlara geçti diye diğer partiler mülakatlarda elenecek’ olmasın diye KPSS koydu. Eksiden sırf mülakat vardı. Bu iktidar gelip 2006’da mülakat getirdi. Sendikalar dava kazandı, mülakat 2011’de iptal oldu. Darbe bahane edilip 2016’da yeniden getirildi. Seçim öncesi söz verip vazgeçtiler. Bu gençleri kandırdılar, şimdi de bu işi yapıyorlar. Bir organize kötülük örgütüne dönüşmüş olan Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) yönetimi, 1 milyon öğretmenin diplomasına kapkaç yapmıştır. Milli Eğitim Akademisi kuracakmış, oradan her sene istifa eden kadar öğretmen alacakmış, iki yıl boyunca o akademide sınavlara ve gözleme tabi tutulacakmış, sonunda da 20 bin öğretmen alacakmış bu senenin hesabıyla. Olacak iş değildir. 1 milyon öğretmeni bu yöntemle aldıklarında hiç öğretmen, yeni öğretmen mezun etmeseler, buradaki bu rakamlarla 60 yılda ancak öğretmenleri atayabilirler. Bugün 20 yaşındaki son öğretmen, 80 yaşına geldiğinde atanabilir duruma gelecektir. Böyle bir şey olmaz. Akılalmaz bir durumla ve büyük bir emek hırsızlığı ile karşı karşıyayız. Bunu Emek Bürolarımızın dikkatine sunuyorum.
“Yaptığımız çağrıya, yüz binler milyonlara vardı, sel oldu Anıtkabir’e aktılar”
Dün Cumhuriyetin 101’inci yılını hep birlikte coşkuyla kutladık. Dün ben, Birinci Meclis’in önünden yürümeye başladım yanımda siyaset arkadaşlarımla birlikte. Yaptığımız çağrıya, yüz binler milyonlara vardı, sel oldu Anıtkabir’e aktılar dün gün boyunca. Dün 81 ilde vatandaşlarımız korkmadıklarını, terörden sinmediklerini, Cumhuriyet’e ve kurucusuna sahip çıktıklarını ifade ettiler. Akşam kendi memleketim Manisa’daydım ama dört bir yandan gelen muhteşem görüntüler için yani bu milleti tebaa olmaktan çıkarıp yurttaşlık hakkı veren ve kısa zamanda sayısız devrim gerçekleştiren, bu milletin önüne büyük hedefler koyan, mücadeleyi veren Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü de arkadaşlarını da bir kez daha rahmetle anıyoruz. Bu millete de böyle zor bir dönemde onun Cumhuriyetine sahip çıktığı, sözümüzü değerli kıldığı ve Cumhuriyet ile birlikte geleceğine de sahip çıkacağının umudunu birbirine verdiği için son derece memnunum ve çok teşekkür ediyorum hepsine.
“CHP’nin yeni yönetimi olarak şöyle bir konfor alanından medet ummadık”
Partimizin en son tek başına, ağız tadıyla iktidarı 1970’lerdeydi. 1970’lerde yapılan iki genel, iki yerel seçimi dünyadaki gelişmeler ve hareketleri doğru yerden tahlil eden, bu gelişmelerin ülkemize yansımalarını doğru yorumlayan, doğru bir siyasi rüzgar yaratan ve yakalayan Ecevit ve arkadaşları bir kadro hareketi olarak partilerini birinci parti yaptılar. O seçim zaferinde 15-16 Haziran direnişinin öncü rolünü ve ardından yükselen işçi hareketlerinin katkısını yok sayamayız. Kasım 2023’ten sonra CHP’nin yeni yönetimi olarak şöyle bir konfor alanından ya da atalet halinden medet ummadık: ‘Sendikalar eylem yapsın, hukuksuzluklara karşı barolar, meslek örgütleri açıklama yapsın, biz de siyaset yapalım’ demedik. Özellikle sendikalar nerede bir eylem yapıyorsa buna katkı koyan, o eylemi görünür kılan, sendikalardan, sivil toplumdan güç alan ve onlara güç veren bir anlayışı benimsedik, benimsemeye de devam ediyoruz.
''Türk-İş’in meydanlara dönmesi umutları artırmıştır''
İlk olarak kendim, DİSK’in ‘Vergi Adaleti’ söylemiyle başlattığı İstanbul’dan Ankara’ya yürüyüşe her kentte eşlik ettik. Tabii bu eyleme, söylemine eylemin, amacına ve hedefine TÜRK-İŞ’in de sahiplenerek, toplantılar yapması, bunu dile getirmesini son derece kıymetli bulduğumu ifade etmek isterim. Bir büyük konfederasyonun gündemine, bir diğer büyük konfederasyonun yaptığı pozitif katkı umutlarımızı artırmıştır. Yine son dönemde TÜRK-İŞ’in meydanlara dönmesi, geçmişteki eleştiriler bir yana umutları artırmıştır. Bu konuda son derece kıymetli olarak görüyorum bu yaklaşımları. Örgütlenmenin gereğini, bu kadar haksızlıklara uğrarken işçi sınıfı, kim yapıyorsa onlara destek olmak hepimiz için çok önemli.
''Fernas işçilerinin yanında olduk''
1 Mayıs’ta İstanbul’dan DİSK ve KESK’in çağrısına destek vererek onların yanında olduk. 6 Ekim’de Hatay’da, HAK-İŞ’e bağlı ÖZÇELİK-İŞ üyesi Yolbulan işçilerinin grevine destek verdik, çözüm arayışlarına katkı sağladık. 9 Ekim günü Soma‘dan Ankara’ya yalınayak yürüyen Bağımsız Maden-İş üyesi Fernas işçilerinin yanında olduk. Hiçbir zaman sendikanın ismine bakmadan, siyasi repütasyonlarına bakmadan, meselenin hep arkasında olmaya çalıştık. Biz her zaman işçiden ve emekten taraf olduk, olmaya da devam edeceğiz. İşçilerin sendikalaşabildiği, örgütlenebildiği, greve çıkabildiği 1970’lerden bugünlere savrulduk. 1980 darbesinden önce dört emekçinin üçü, grevli toplu sözleşmeli sendikal haklara sahipti. Bugün rakam yüzde 14. Ama bunun yarısı kamuda, yarısı özel sektörde. Yani aslında önüne engel çıkarılmayan ya da çıkan engellere rağmen örgütlenebilen işçi sayısı yüzde 7. Bu da çok kötü bir oran. Tabii Soma'da 301 maden işçisinin kaybedildiği süreçte biz bir sendikanın nasıl olması ve nasıl olmaması gerektiğini gördük. Oradan o sendikadan ders çıkardı mı, şu ana kadar hiç emin değilim. Ama işçiler ders çıkardı. Ve o günden bugüne somut kazanım maden işçileri elde ediyorsa maalesef o günden sonra o işçileri yalnız bırakmayan bizlerin içinde olduğu Bağımsız Maden-İş sayesinde oldu. Hem de Soma‘dan buraya geçen yürüyüşlerinde sendikayı, Bağımsız Maden-İş’in kurucusunu trafik kazasında, Tahir kardeşimizi kaybettiğimiz, babasını Soma‘da madende kaybeden, evladını trafik kazasında kaybettiğimiz bir sürecin sonunda verilmeyen 2 bin 800 işçinin haklarını aldılar. Herkes şey diye biliyor: ‘Özgür Özel işi takip etti, söke söke aldı’. İşçiler örgütlendiler, almaya inandılar, kasklarıyla vura vura Süleyman Soylu‘ya rağmen Ankara’ya gelip sonra yolda trafik kazasında canıyla ödedikleri için haklarını alabildiler. Şimdi de o yalınayak işçiler, yine bir bağımsız sendikanın mücadelesiyle ve açlık greviyle haklarını alabildiler. Onun için işçilere bu düzen diyor ki ‘Örgütlenin. Gerekirse ölürken bile örgütlenin.’ Çünkü teker teker teker ölünce hiçbir şey olmuyor. 301 kişi birden öldüğünde gündeme geliyor. Sonra unutturuluyor. Sonra yine yola çıkıyorsun ve ölürken bile örgütlüysen dikkate alınıyorsun. Onun dışında Türkiye’de öleni unutmak kadar kolay yapılan bir başka iş yok maalesef.
''Anayasa’ya aykırı olarak emek sömürüsü yaptıklarının suç üstünü yapıyor”
Mücadelemiz gerçek bir kalkınma için, emeğin hakkını gerçekten aldığı bir Türkiye’yi inşa etme yönündedir. Ne sermayeye düşmanız ne işçilerin örgütlenmesinin önünde set çekenlerden yanayız. Sermayesiz olmuyor, keşke bütün fabrikalar işçilerin olsa. Oradan çok uzaktayız. Ama emek sömürüsüne karşı işçiyle birlikteyiz. Gerçek bir kalkınma için de hep birlikte kazanan, hep birlikte üreten, emeğin, yaratılan katma değerden hakkını aldığı, alın terinin karşılıksız kalmadığı bir süreçte Türkiye’nin güçlenmesinden, zenginleşmesinden ve bunu adilce bölüşmesinden yanayız. Adalet deyince DİSK’in, TÜRK-İŞ’in ifade ettiği, HAK-İŞ’in söylemlerinde aynı paralellikte buluştuğu bir vergide adalet konusu var. Tam burada büyük bir suçüstü durumu var. Rakamlar devlete, devleti yönetenlere suçüstü yapıyor. Anayasa’ya aykırı olarak emek sömürüsü yaptıklarının suç üstünü yapıyor. Türkiye’de 100 lira vergi toplanıyor, bu verginin yüzde 65’i dolaylı vergiden. Yani kazanmaktan değil, harcarken ödenen vergi. Böyle bir rezalet sürdürülemez, bu suç üstüdür.
''En meşhur şirketlerin geçen sene ödediği vergiler hep sıfır''
En meşhur şirketlerin geçen sene ödediği vergiler hep sıfır. Neden? Ya teşvik ya önümüzdeki dönem yapacakları yatırımlar, kullandığı krediler. O bilinen, o ‘beşli çete’ denen 26-27 tane büyük firmanın vergilerine bakın hep sıfır ya da sembolik. Geçen sene 660 milyar ödenmesi gereken vergiden vazgeçtiler. Bu sene de bütçeye bu kaleme 701 milyar koydular. Yani daha burada ne konuşulsun, daha ne söylensin. Niye toplanıyoruz? Niye söylüyoruz? Bu kadar açık bir durum varken bunları seçenler bunu gördükten sonra bunların bir gün daha iktidarda durmalarının imkanı yoktur. Bunu görünür kılmak, bunu iyi anlatmak lazım. 1999’dan beri, bu vergi dilimlerindeki artış, her sene yeniden değerleme oranında yapsa hiçbir şey olmayacak. Hızla maaşlar eriyor. Onun için bu talebi çok diri tutmak ve üzerinde çok durmak gerekiyor. 11 Haziran günü gerçekleşen Erdoğan’la yaptığımız görüşmede kendisine bunu ifade ettim, özel bir madde olarak söyledim. Kendi kanun teklifimden de bahsettim. O kanun teklifimizi bu sene tekrar edeceğiz. 2025 yılı bütçe teklifine göre, dolaylı vergiler yüzde 67 olarak da gerçekleşecek. Yani vergide adalet söylemi bir ara Mehmet Şimşek tarafından da benimsendi gibi görünüyordu, aynı adaletsizliği sürdürmeyi bütçe teklifine de yazıp yollamışlar. Bu kadar net bir durumla karşı karşıyayız.
''En düşük emekli maaşının asgari ücrete derhal çıkarılması gerekiyor''
Emekliler hepimizin en çok gündemde tuttuğumuz konu. Zira çok büyük bir haksızlıkla karşı karşıyalar. En düşük emekli maaşının asgari ücrete derhal çıkarılması gerekiyor. 26 Mayıs günü Ankara’da bir büyük emekli mitingi yaptık. Ben kürsüye çıktım, hallerini gördüm, gırtlağım düğümlendi, konuşamayacaktım. Ben senelerdir kürsüde miting yapıyorum, otobüsün üstünde miting yapıyorum. Ben bu kadar yaşlı, bu kadar yoksul, bu kadar yorgun ve bu kadar haksızlığa uğramış bir kitleyi görmedim. Türkiye’nin dört bir yanından sel oldular geldiler. Ama onların sesini duymadılar. O yüzden uzun, beylik laflara değil, somut anlatımlara ve muhabir arkadaşlarım sağ olsunlar, her şeyi yazıyorlar da bu haberleri seçenler, bu haberleri köşelerine taşıyanlar gerçekten bu haksızlıkları görün, bu rakamları görün, bu yapılanları görün, bu insanlara artık sahip çıkın. O yüzden karşı karşıya olduğumuz durum, bize mutlaka ve mutlaka örgütlü mücadele ve bu hak alınana kadar siyasi görüşler ne olursa olsun bomuz omuza, kol kola mücadele öğütlemektedir. Başka bir çıkış yolu yoktur. Bunun için biz sosyal demokrat, sol bir siyasi parti olarak üzerimize ne düşerse yapmak için buradayız. Emek büroları da onun için var zaten. İktidarımızda çok daha kamucu, vergide adaleti sağlayan, çok cesur ve kimseyi geride bırakmadan kalkınan bir ülke yaratacağız.''