TAŞERON SİSTEMİNİN BOYUTLARI
Özel Güvenlik İşçi Hakları
Zonguldak’ta geçen hafta meydana gelen maden göçüğü, taşeron işçilerin nasıl bir can pazarında çalıştırıldığını bir kez daha gözler önüne serdi. Duble taşeron marifetiyle faaliyet gösteren maden ocağında, üretim durdurulmuş olmasına rağmen ocağa indirilen işçiler saatlerce göçük altında mahsur kaldı. Dahası, üretimi kaçak olarak sürdüren patron maden göçüğünü ne kurtarma ekiplerine ne de ailelere haber verdi. Olay, gece vardiyasındaki işçilerin sabah eve dönmemesi sonucu duyuldu.
İşçiler kendi gayretleriyle havalandırma borusunu keserek nefes almayı başardıklarından, patronun bu açık cinayet girişimi teşebbüs aşamasında kaldı. Saatler sonra göçükten çıkartılan işçilerin kıyafetlerinin yanmaya açık, çizmelerinin ise tarla çizmesi olduğu tespit edildi. Üstelik maskeleri de yoktu.
“Patrondan maske isteseydim, bir daha işe gelme derdi” diyen işçinin bu sözleri ise sade kendi durumunun değil, aslında taşeron çalıştırmanın işçiler için ne demek olduğunun yalın bir özetiydi.
İşçileri can kaybı-işsizlik ikileminden birini seçmeye zorlayan, fıtratında öldürmek olan bu sistem; sermayenin emek gücünü esnek kullanma gereksinimi doğrultusunda giderek yaygınlaşıyor. Sistemi sözde “Islah ve disipline etmek” gerekçesiyle yapılan yasal düzenlemeler ise bu yaygınlaşmayı “meşrulaştırdığı” gibi çalışma koşulları bakımından da herhangi bir iyileşme ya da güvence sağlamıyor. Patronlar yasal kısıtlamaları ya çeşitli muvazaalar yoluyla aşıyor ya da bu son olayda da olduğu gibi, caydırıcı olmayan yaptırımları göze alıp yoluna devam ediyor. Kaldı ki; bu konuda yapılan her yeni düzenleme taşeron çalıştırmaya ilişkin sınırlandırmaları doğrudan veya dolaylı olarak daha fazla ortadan kaldırıyor. Bir başka ifadeyle, “güvence sağlamak” gerekçesiyle yapıldığı ileri sürülen düzenlemeler gerçekte kağıt üzerindeki güvenceleri bile aşındırıyor.
Emek gücünün esnek kullanımı ihtiyacı, işçi tedarikinin esnekleştirilmesi ihtiyacını da beraberinde getiriyor. İstihdam hizmetlerinde kamu tekeli yıkılırken, ödünç emek bürolarının sayıları hızla artıyor. Bürolar aracılığı ile gerçekleştirilen işçi tedariki günümüzde küresel bir sektöre dönüşmüş durumda. Uluslararası düzeyde faaliyet gösterip, borsaya kaydolan bürolar var. Artık sömürü kadar, sömürüye aracılık etme işi de sermaye açısından doğrudan bir kâr alanı.
Ödünç emek büroları arttığı nispette geçici çalışma ilişkisi bir istisna olmaktan çıkıp kural halini alırken, taşeron çalıştırma da yaygınlaşıyor. Çünkü Türkiye’deki mevzuat henüz buna uygun olmasa da, dünyada taşeron işçiler ilgili sektörde faaliyet gösteren taşeron firmaların yanı sıra tedarikçi firmalar tarafından da temin ediliyor.
Türkiye’de ise geçici çalışma ilişkisi İş Yasası’nda yer almakla beraber büroların mesleki amaçlı faaliyet göstermesi yasaklanmış. Ancak mevzuata bir kez girmeyi başarabilen her esneklik uygulaması gibi bu sınırlandırmanın da kaldırılması gündemde. AKP’nin bu konudaki birçok yasa girişimi işçi sınıfının baskısı ve kamuoyunun tepkileriyle durduruldu. Ancak büroların mesleki amaçlı faaliyette bulunabilmeleri somut bir politika hedefi olarak Ulusal İstihdam Stratejisi’nde yer alıyor. Ayrıca belirli süreli hizmet sözleşmelerinin esaslı bir neden olmadıkça üst üste yapılamaması da Ulusal İstihdam Stratejisi’ne göre emek piyasalarının bir diğer “kusuru”.
Üçte birinden fazlası kayıt dışı olan emek gücü piyasalarının hâlâ daha yeterince esnek olmadığını düşünen Hükümet; geçici, kuralsız ve esnek çalışmayı iş sözleşmelerinin oluşturulmasından istihdam hizmetlerine, çalışma sürelerinden ücretlere kadar tüm kurum ve kurallarıyla piyasaya hakim kılmaya yönelik çok boyutlu ve bütünlüklü bir politika izliyor. Dolayısıyla sendikalar da, taşeron karşıtı taleplerini dile getirirken ve mücadele hattını belirlerken bu bütünlüğü gözden kaçırmamalı.
Kaynak: Evrensel Gazetesi / Nilgün Tunçcan Ongun