Karamollaoğlu: Bu tükenmişliği gidermenin tek yolu sandıktır

Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu da erken seçim çağrısında bulundu. Karamollaoğlu, “Bu tıkanmışlığın ve tükenmişliğin giderilmesinin tek yolu kurulacak seçim sandıkları olacaktır” dedi.

Karamollaoğlu: Bu tükenmişliği gidermenin tek yolu sandıktır
  • 02 Haziran 2021, Çarşamba 19:20

Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu haftalık basın toplantısında gündemi değerlendirdi.

Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, "Tayyip Bey'i üzmeyen istatistikler kurumu" olarak nitelendirdiği TÜİK'e göre Türkiye ekonomisinin bu yıl ilk çeyrekte yüzde 7 büyüdüğünü belirtti. 2020 yılında 99 bin 588 dükkanın kapandığını söyleyen Karamollaoğlu, "Bu ekonomi bu şartlarda nasıl, daha doğrusu eğer hakikaten büyüyorsa kimler için büyüyor? Vatandaş için mi, bir avuç ihale avcıları için mi?" diye sordu.

Temel Karamollaoğlu'nun açıklamalarından satırbaşları şöyle:

HER BİRİ SUSURLUK KAZASINA BEDEL KONULAR: Maalesef Türkiye'miz haftalardır çok vahim iddialarla, suçlamalarla ve skandallarla sallanıyor. Her biri bir Susurluk kazasına bedel konular. Sadece ülkemizin değil tüm dünya kamuoyunun gündemini de meşgul ediyor ama ne yazık ki bu yaşananlar karşısında iktidar hiçbir sorun yokmuş gibi davranmaya ve 'görmedik, duymadık, bilmiyoruz' demeye devam ediyor. Soruyorum, sizce Türkiye'de iktidar, mafya ve illegal işler denkleminde iç içe geçmiş bu iddialar mı daha vahim yoksa bu iddialar karşısında kılını bile kıpırdatacak bir tane yetkilinin olmaması mı? Yoksa daha vahimi Sayın Erdoğan'ın günlerce sessiz kaldıktan sonra partisinin grup toplantısında yaptığı ve milletimizi sükutu hayale uğratan hepimizi daha da endişelendiren kaygıya sevk eden açıklamaları mı?

BU TIKANIKLIĞI VE TÜKENMİŞLİĞİ GİDERMENİN TEK YOLU SANDIKTIR: Bugün kriminalize işleri meşrulaştıranlar, meşru talepleri ise kriminalize etme derdine düşmüş durumunda gözüküyorlar. Ortada ekonomiden adalete, eğitimden dış politikaya her alanda yaşanan bir kriz var ve bu iktidarın artık ülkeyi yönetme kabiliyeti ortadan kalkmış gibi gözüküyor. Böylesine bir atmosferde gayet tabi olarak sandığı işaret edenler, operasyon yapıyorlar diye yaftalanırsa burada büyük bir problem ve şaşkınlık var demektir. Bu sürecin en sarih çözüm yolu, elbette Türkiye'nin ciddi bir zihin değişikliğine gitmesidir. Metal yorgunluğundan daha da ileri mental yorgunluğu ile yıpranan bu iktidar ise zihniyetini artık değiştirmeyeceğine, değiştiremeyeceğine ayan beyan şahit olmaktayız. Öyle anlaşılıyor ki karşı karşıya kaldığımız bu tıkanıklığın ve tükenmişliğin giderilmesinin tek yolu, kurulacak seçim sandıkları olacaktır. Karar, takdir millete aittir. Mahşeri vicdan en adil ve doğru kararı verecektir kanaatindeyiz. Milletimiz ne karar verirse bizim de başımız, gözümüz üstündedir.

EĞER EKONOMİ HAKİKATEN BÜYÜYORSA KİMLER İÇİN BÜYÜYOR?: Bir latife olarak ifade edeyim ki adeta Tayyip Bey'i üzmeyen istatistikler kurumu olarak görev ifa eden TÜİK, Türkiye'nin büyüme oranlarını açıkladı. Farkında mıyız, değil miyiz bilmem ama TÜİK rakamlarına göre Türkiye ekonomisi ilk çeyrekte yüzde 7 büyümüş. Bakın arkadaşlar, sadece 2020 yılında 99 bin 588 dükkan işyeri ve 40 bin 735 şirket kapanmış. İcra dairelerindeki dosyaların sayısı 23 milyonu aşmış. Günde 24 bin 650 yeni icra iflas dosyası açılıyor. Dolar 8,50, Euro 10,40, gram altın 520 lira civarında seyrediyor. İşsizlik zirve yapmış. Ülkede her dört gençten birisi işsiz. Aslında bu rakam her üç gençten birisi ama İstatistik Kurumu böyle ifade ediyor. Ama bu verilere göre Türkiye ekonomisi büyüyor. İnsan ister istemez sormak mecburiyetinde kalıyor. Bu ekonomi bu şartlarda nasıl, daha doğrusu eğer hakikaten büyüyorsa kimler için büyüyor? Vatandaş için mi, bir avuç ihale avcıları için mi? Ve yine soruyoruz tüketim odaklı, krediye dayalı, istihdam yaratmayan bu obez ve hormonlu büyüme vatandaşın cebine ve sofrasına ne zaman yansıyacak?

VERİLEN DESTEĞİN 315 MİLYAR LİRASI BANKA KREDİSİ, 219 MİLYAR LİRASI BORÇ ERTELEME: Toplumun hemen hemen her kesimi büyük bir mağduriyet yaşıyor ama özellikle de esnafımız, servis şoförlerimiz, kantincilerimiz, günlük yevmiyeyle çalışan tüm işçi kardeşlerimiz bu süreçte adeta mahvoldu. Ama hâl böyleyken Sayın Erdoğan, salgının başladığı günden beri halka 661 milyar TL destek verdiklerini söylüyor. Peki bu destekler neler diye baktığımız zaman karşımıza çıkan tablo şu: Bu paranın 315 milyar lirası banka kredisi. Destek olarak söyleniyor bu. 219 milyar lirası borç erteleme, bu da destek olarak söyleniyor. 25 milyar lirası da vergi indirimi. Hakikaten herkes bir şaşkınlık içinde. Dünyada olup bitenlerle Türkiye'deki gelişmeler birbiriyle örtüşmüyor. Kredi bir borçlanma çeşididir, destek değil. Asla ve asla hibe gibi takdim edilemez.

OECD'YE GÖRE TÜRKİYE KENDİ HALKINA EN AZ YARDIM YAPAN ÜLKELERDEN BİRİ: Bu durumla ilgili olarak OECD, 2020 yılına ilişkin küresel ekonomik görünüm raporunda Türkiye hane halkına ve işletmelere yardımın en az yapıldığı ülkelerden birisi olarak gösterilmektedir. En az yardım yapan ülke. Kime? Kendi halkına. IMF'nin mali izleme raporuna göre gelişmiş ülkeler, milli gelirlerinin yüzde 16'sından fazla miktarda doğrudan destek vermişlerdir kendi halklarına. Gelişmekte olan diğer ülkeler ortalaması ise yüzde 4'tür ve maalesef Türkiye'de bu oran sadece yüzde 2 civarındadır. Hazine ve Maliye Bakanı Lütfü Elvan, yıl sonunda destek tutarının 183 milyar TL'ye ulaşacağını ifade ediyor. Ama bunlar hakikaten yardım mı yoksa yine borç erteleme mi yoksa yeni kredi imkanları mı? Onu bile bilmiyoruz. Eğer bu rakam hakikaten yardım maiyetinde olursa Türkiye'nin yardım paketi yüzde 3,2'ye çıkacaktır. Ve hâlâ biz bu rakamla hem gelişmiş ülkelerin, hem diğer ülkelerin gerisinde kalmış olacağız. Bu rakamları acaba iktidar görmüyor mu, işte bunun hesabını vermek mecburiyetinde. Esnafımız, aylardır kapalı kalan ekmek teknesini tekrar nasıl ayağa kaldıracağının cevabını bekliyor hükumetten.

NEDEN HÂLÂ PAZAR GÜNLERİ YASAK?: Artık millet bıktı. İktidardan hakikaten kendi derdine derman olacak tedbirler bekliyor. Açıklanan tedbirlerdeki mantık hataları ve yaşanan öngörülmezlik dönemi nedeniyle milletimiz yoruldu. Adeta mantıksız yasaklar ve tutarsız kararnameler ülkesi haline geldik. Milletimiz soruyor: Neden hâlâ pazar günleri yasak var? Yani haftada bir gün tam olarak yasak olmasının mantığı ne? 6 gün herkes birbiriyle haşır neşir olacak ama pazar günü olmayacak, bu bir tedbir. İnsan anlamakta baya güçlük çekiyor. Neden sokağa çıkma kısıtlama saati 21.00'den 22.00'ye alındı? Kabinenin hangi saiklerle hareket ettiğini ve neye göre karar verdiğini anlamış değil milletimiz. Bir ay boyunca dört gün sokağa çıkma yasağı var. Günlük yevmiye ile çalışan ve o günkü kazancıyla evine ekmek götüren bir vatandaşımızı düşünürsek, günlük 100 lira kazandığını hesap etsek, ayda 400 lira kazancından azalma olacak demektir.

GEREKLİ OLAN KALAN İSTANBUL'A SAHİP ÇIKMAKTIR: Üniversitelerden binlerce lira borçla çıkan, yıllarca işsiz kalan ve atanmak için sınava giren gençlerimizin 360 lira KPSS parasını nasıl denkleştireceğinin sıkıntısını iktidar mensupları yüreğinde hissedebilmeli. İşsiz olan, adeta ailesinin sırtına yük olmuş hisseden bir gencin haleti ruhiyesini bilmek için bunun ifade ettiği manayı idrak etmek gerekir. Bugün gerekli olan şey Kanal İstanbul'da ısrar etmek değil, 'Kalan İstanbul'a sahip çıkmaktır. Cumhurbaşkanı, 'İstanbul'u mahvettik' diyordu. Bu ifade doğrudan doğruya Sayın Cumhurbaşkanı'nın kendi ifadesi. Biz mutlaka Marmara'da ortaya çıkan deniz salyalarının verdiği ikazı almak mecburiyetindeyiz. 'Marmara ölüyor' deniliyor. Bu sadece bir iddia değil somut olarak bazı göstergeler var. Deniz salyaları da bunlardan sadece bir tanesi. Eğer Kanal İstanbul yapılırsa bu bozulma çok daha hızlanacak. Gün; gökdelen sevdasından, beton ve asfalt ısrarından vazgeçip Uzungöl'e, İkizdere'ye, Saros Körfezi'ne, Salda Gölü'ne, Kazdağları'na hep birlikte sahip çıkma günüdür.

HER ALANDA NORMALLEŞMEYE İHTİYAÇ VAR: Yaklaşık bir buçuk yıldır yaşadığımız pandemi döneminde belirli aralıklarla "normalleşme" takvimi açıklandı ve süreç devam ediyor. Saadet Partisi olarak, özellikle son 5-6 yıldır her fırsatta ve her zeminde Türkiye'nin normalleşmeye ihtiyacı olduğu vurgusunu yapıyoruz. Evet; siyasetten ekonomiye, adaletten toplumsal hayatımıza varıncaya dek her alanda ve her anlamda bir normalleşme iklimine büyük ihtiyaç duymaktayız. Kutuplaşmalara son verecek, adalete olan güveni yeniden tesis edecek, toplumsal hayatımızdaki yaşanan ahlaki yozlaşmaya set çekecek bir iklime, Türkiye'nin ihtiyacı var. İhtiyacımız olan; inat değil karşılıklı itimat, hesaplaşma değil helalleşme, kutuplaşma değil kucaklaşmadır. Normalleşme için yapılacak şey; kürsülerden 'bunlar daha iyi günleriniz, yarın daha neler olacak' tehditleri savurmak değil, ülkemizin aydınlık yarınlarını ve daha güzel günlerini inşa etmek için bir araya gelmektir. Ülkesini, bayrağını, devletini ve milletini seven bir insanın atacağı adım; seçim hesapları uğruna toplumsal fay hatlarını sürekli derinleştirmek ve gerginleştirmek değil, milletin geçimine odaklanmaktır. Yersiz, gereksiz ve hiç kimseye faydası olmayan tartışmalarla vakit kaybetmek yerine, işe ve aşa odaklanmaktır. Memleketimizi yangın yerine çevirmek isteyenlere verilecek en güzel cevap da; milletin mutfağındaki, cebindeki, çarşı-pazardaki yangını söndürmek olacaktır. (HABER MERKEZİ)


SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.


yükleniyor

BU HABERİ OKUYANLAR BUNLARI DA OKUDU

ANKET

Yeni İnternet Sitemizi Beğendiniz mi?

yukarı çık