Türkiye’de kamu çalışanlarının sendikalarla tanışması yeni sayılır
- 03 Aralık 2014, Çarşamba 21:08
- A-
- A+
Türkiye’de kamu çalışanlarının sendikalarla tanışması yeni sayılır. Kamu sendikacılığı, gerçek demokratik sivil toplum kuruluşu olabilme yolunda uzun bir geçmişe ve deneyime sahip değildir. Mevcut yasal durumu, haklar yönünden tam anlamıyla olgunlaşmamıştır. Toplu sözleşme hakkı yeni verilmiş; grev hakkı noktasında henüz yasal düzenleme yapılamamıştır. Buna rağmen Türkiye’de kamu sendikacılığının gittikçe gelişen bir süreç izlediği söylenebilir.
Ancak son aylarda sendikalara üye kayıtlarındaki rekabet, üye sayısını artırabilmek için verilen mücadele, üyeliğe davet şekli, aynı sendika mensuplarının farklı sendika üyelerine önyargılı yaklaşımları, buna bağlı ayrışmalar, eğitim kurumlarına yönetici atamalarındaki sendikaların tutumları ile ilgili iddialar, serzenişler, şikâyetler ve eleştiriler gündeme oturmuştur. Bunlara ilave olarak il ve ilçelerde belli sendika yönetim kurullarına önceden seçilmiş olanların, dikkat çekici bir sayısal ağırlıkta eğitim kurumlarına yönetici olarak atandığı iddiası, eğitim çalışanları arasında “liyakat” tartışmalarını başlatmış ve huzursuzluklara neden olmuştur. Bu yaşananlar eğitim barışını ve kalitesini riske etmiş, gelişme sürecindeki sendikacılığımızı da olumsuz etkilemiştir.
Sendikalara üye kaydedilirken belli bir dünya görüşü ve düşünce yakınlığının dikkate alınması yadırganamaz. Ama üyelik tercihini farklı sendikadan yana kullanan kamu çalışanını dışlayan, hedef haline getiren, bazı haklardan mahrum edebilecek nüfuz ve etkileme yolunu benimseyen davranış ve girişimleri, şu ya da bu sebeple alkışlamak mümkün değildir.
Aslında bütün sendikaların hedefleri aynıdır; işveren ile çalışan arasındaki haklara dayalı ilişkilerin karşılıklı olarak düzenlenmesi; bu konudaki uyuşmazlıkların giderilmesi; ekonomik, sosyal ve yasal hakların takip edilmesi gibi konulardır. Bu ortak hedefler, sendikaların birlikte hareket etmesini zorunlu hale getirmektedir. Bu açıdan bakıldığında dışlayıcı ve ayırımcı yaklaşımları güç kaybı olarak değerlendirmek mümkündür.
Sendika yönetimleri, yasalarda belirtilen süreye kadar kendilerini seçenler tarafından yetki verilmiş kimselerden oluşur. Bu kişilerin yetkilerini, kendilerinden önce üyelerinin lehine ve menfaatine adil olarak kullanmaları ve süreci sadece yönetmeleri tüzük gereğidir.
Eğer sendikacılık kişisel hesapların, yerel feodal ve ekonomik güçlerin etkisinde kalır, sendikacılar da bu doğrultuda hareket ederlerse tüzüğün ve amacın dışına çıkılmış olurlar.Sendikalar bu yapısını esas alarak kendi üyeleri arasında kırgınlıklara sebep olacak derecelendirme ve ayrıştırma yoluna giderse bu uygulama birlik ve beraberliğe, çalışma barışına ve üretime zarar verir.Oysa herkes için vatanseverlik, “birlikten güç doğar” ilkesine göre davranmaktır. İlişkiler, iş ve işlemler barış ve dayanışma ortamında şeffaf yürütülmelidir. Unutulmamalıdır ki hiç bir düşünce ve gayret, itici yöntem ve usullerle benimsetilemez, taraftar bulamaz ve büyütülemez.
Sendikalar ve makamlar birikimli, deneyimli ve donanımlı insanların katkılarıyla kurumsallaşır, saygınlığını ve düzeyini yükseltir. Bu makamlar ve görevler, kimseye ilave insani katma değer sağlamaz. Unutmamak gerekir ki makamlardan alınan itibarlar istiaredir, eğretidir yani geçicidir.
Bugün günlerden perşembedir. Dün Çarşamba idi… Perşembenin geleceği dünkü çarşambadan belli idi. Yani perşembenin gelişi çarşambadan bellidir. Süreç kendi bindiği dalı kesen bir gidişata dönüştürülmemelidir. Geçmişte yaşananlardan öğüt ve ders alınmalıdır. Selam, sevgi ve saygılar…Abdullah Gülay
BU HABERİ OKUYANLAR BUNLARI DA OKUDU
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!